Magazin

İrfan Güney Röportaj

İrfan Bey müzikseverlerle en son senfonik bir eserle buluştunuz. “Ufuk Çizgisi”nin bestelenme hikayesini ve ismini nasıl aldığını öğrenebilir miyiz?

Çalıştığım Acıbadem Üniversitesin’de filarmoni orkestrası kurmak ve bunu kurumsal bir kimlikle sürdürebilmek çok arzu ettiğim bir hedefti. Filarmoni Orkestrasını kurduk ve ilk konserini de verdi. Bu konserde Kelebeğin Dansı isimli bir bestemin senfonik düzenlemesi de yer aldı ve izleyicilerin büyük bir beğenisini aldı. Bunun üzerine senfonik düzenlemelerin daha ağırlıklı olacağı besteler yapmayı düşündüm. Hepimizin bildiği gibi yeryüzü ile gökyüzünün birleştiği gibi bir göz yanılgısı olan ufuk çizgisi teorik bir kavramdır. Uçuş sırasında pilotların ve seyir halinde kaptanların güvenli yolculuk yapabilmeleri için kabul ettikleri bir referanstır. Pilotlar uçakların kalkışında, uçuşunda ve inişinde ufuk çizgisini nirengi olarak alırlar. Kokpitte yapay uçuş çizgisi olarak adlandırılan ve alt kısmı kahverengi üst kısmı mavi olan bir gösterge vardır. Kahverengi alan yeryüzünü mavi alan da gökyüzünü simgeler. Kaptanlar da yapacakları yolculukta geminin konumunu belirlemek ve güvenli bir şekilde seyir edebilmek için ufuk çizgisini dikkate alırlar. Yaşam, insanların dünyada doğduğu anda başlayan ve hayatlarının sonuna kadar devam eden bir yolculuktur. Bu yolculuğun, insan olabilmenin temel değerleriyle örtüşebilmesi için, manevi, ahlaki ve etik değerlerin referans olarak alınabilmesi esastır. İnsanların yaşam yolculuklarında zaman zaman durup doğru yolda olup olmadıklarını bu temel değerlere göre değerlendirmeleri gerekir. Çünkü bu değerler de insanların yaşadıkları kendi dünyalarındaki ufuk çizgileridir. Kısacası bu eserimde dinleyicilerin yaşam muhasebelerini yapmalarını amaçladım. Vicdan olarak adlandırdığımız görünmeyen ama varlığını hissettiğimiz çizgi de bizlerin ufuk çizgisidir.

Özellikle çalışmalarınızda dikkat çeken bir isim var ki, Türkiye Müzik Tarihi’nde çok önemli bir yere sahip: Turhan Yükseler. Kendisiyle olan dostluğunuzdan ve birlikte çalışmanızdan bahsedebilir misiniz?

Lise yıllarında Kalamış ‘da Köhne’de başlayan dostluğumuz hiç bitmedi.  Her ikimiz de müzik hayatında farklı gruplarda çalıştık. Daha sonra ben akademik hayata geçtim ve profesyonel müzik hayatıma son verdim. Turhan devam etti ve bugün ülkemizin gurur duyduğu bir müzik insanı oldu. Bestecilik, aranjörlük ve virtüözlük birbirinden çok farklı yeteneklerdir. Hepsinin bir arada bulunduğu nadir bir müzisyendir. 1983 yılında askerlik görevim sırasında İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Viyola Grup şefi olan komutanımız Ersin Pamukçu benim klavye ve piyano çalarak içinde bulunduğum bir grup kurmuştu.  Daha sonra Ankara’da Kara Kuvvetleri Armoni ve Mızıka Okulunda görevlendirildik.  Kaderin cilvesiyle Turhan Yükseler’ le aynı yerde tekrar bir arada olabildik.  Biz kendi grubumuzla sahne alıyorduk.  Turhan da grup Lokomotif ve şarkıcı Erdal ile sahne alıyordu. Turhan beni, benden iyi tanıyan ruh ikizimdir. Yaptığım tüm besteleri bana ilham olan nedeni açıklayarak ilk ona dinletirim. Nasıl bir aranjman istediğimi söylerim. Stüdyo kayıtlarını yaparız ve yaptığı aranjmanla benim ne hissettiğimi en iyi şekilde yansıtır. Şarkılarda söz ve müzik ruh ve beden gibidir. Aranjman ise ruh ve bedeni en iyi şekilde birleştirir. Turhan Yükseler’ le birçok projede bir arada olduk ve olmaya devam edeceğiz. Filarmoni orkestrasını da Turhan Yükseler kurdu ve yönetti. Farklı türde müzikler yapabiliyorum ve üretkenim. Oldukça fazla sayıda bestem var. Zaman içinde fırsat buldukça kayıtlar yapmayı planlıyoruz. Beraber yürütmeyi planladığımız sosyal sorumluluk projelerimiz de var.  Ersin Pamukçu ile de Marmara Üniversitesinde çalıştığım yıllarda İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasında çalışan sanatçılardan kurduğu quartet grubuyla bahar konserlerini yürüttük. Su Damlaları isimli bestemi de ben de piyano çalarak  Bahar konserlerinde beraber icra ettik. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasından emekli olan Ersin Pamukçu önümüzdeki dönem de Üniversitemiz öğrencilerinin kurduğu Oda Orkestrasını çalıştıracaktır.

İrfan Güney

Sizi hem enstrümantal hem de sözlü bestelerde dinliyoruz. Bestelerken iki çalışmanın da mutlaka farklı tarafları vardır, sizin açınızdan bu farklılıklar nelerdir?

Sözlü bestelerde ben kendi duygularımı ifade ettiğim sözlerle bestelediğim şarkıya yansıtabiliyorum. Enstrümantal bestelerde ise dinleyicilerin kendileri söz yazmış olsalardı kendi duygularını, dinlerken neler hissettiklerini, nasıl söz yazarlardı diye onların hayal gücüne bırakıyorum. Ruh ve beden olarak tanımladığım şarkıların sözlerinde enstrümantal şarkılarda bedenin içine girecek ruhu dinleyicilerin hayal gücüne bırakıyorum. Gerek sözlü ve gerekse enstrümantal bestelerimde duygu ve romantizm hep ön plandadır.  Enstrümantal olarak bestelediğim şarkılarıma daha sonra söz yazdığım anlar da olmuştur.

Sanatınızı ve akademisyenliğinizi bugüne kadar sosyal projelere dönüştürebilen birisiniz. Son dönem aktif olduğunuz bu tarz çalışmalarınızı aktarabilir misiniz?

Başkalarının hayatlarına dokunarak onların bir yerlere gelebilmesine eşlik etmek benim yaşam felsefem olmuştur. Küçük dokunuşlarla büyük adımlar attırabildiğinizi görebilmek en büyük huzuru ve mutluluğu yaşatır. Her zaman ifade ettiğim gibi müzik kitleleri bir araya getiren en önemli araçtır. Farkındalık yaratmak, vermek istediğiniz mesajları verebilmek ve başkalarının hayatlarına dokunabilmek için bulunmaz bir fırsat oluşturmaktadır. Pek çok sosyal sorumluluk projesi yürüttük. İMDAT Derneği ve ASUMA Merkezi adına şiddet ve taciz mağduru kadın ve çocuklar için yürüttüğümüz projeler şu anda aktif durumda. Turhan Yükseler ’in de dahil olduğu iki profesör bir maestro projesi ile sivil toplum kuruluşlarına destek vererek katkı sağlayacağız.

Akademisyenliğinize değinmişken sanatınızı ve mesleğinizi birlikte yürütmeniz de öğrencileriniz için en güzel örneklerden biri, bu konuda gençlere gelecekleri için nasıl bir tavsiyede bulunursunuz?

Öğrencilerin içindeki yetenekleri ortaya çıkarmaları için fırsat vermek ve desteklemek gerekiyor Mesleki bakımdan donanımlı olmak günümüzde tek başına yetmiyor. Sosyal, kültürel, teknolojik bakımdan yeterli olmak, organizasyon yeteneği, liderlik ve takım ruhu içinde çalışabilmek gibi özellikleri geliştirmek gerekiyor. Çünkü her birisi artı değer yaratıyor. Üniversitemizde öğrenci kulüpleri bana bağlı ve bu kulüplerde sözünü ettiğim özellikleri geliştirebilmek için her türlü olanağı öğrencilerimize sunuyoruz ve destekliyoruz. Bu sene Oda Tiyatrosuyla yapılan iş birliği çerçevesinde Perde Kampüste Açılıyor projesini başlattık. Çalışanlarımız ve öğrencilerimiz sembolik ücretle oyunlar izledi.  En Güzel Aşk Şarkılarını Erkekler Yazar isimli müzikal komedinin Ah Bu Kadınlar isimli soundtrack müziğini de ben yaptım ve bu oyunda piyano çalarak sahne aldım. Öğrencilerimiz için güzel bir rol modeli oldu. Mesleklerinin yanı sıra geliştirecekleri bir yeteneğin kendilerine çok şey katabileceğini gördüler. Üniversitemiz öğrencilerinin oluşturduğu Tiyatro Malleuss’un  profesyonel olarak Malleuss isimli oyunlarını farklı sahnelerde izleyicilerle buluşturmaya başlaması bunun en güzel örneklerinden birisidir.

Söyleşimize katıldığınız için teşekkür ederiz.

Böyle bir söyleşide bana yer verdiğiniz için sizlere, sanatçılara gönülden destek veren On Air Music Co. ekibine ve okuyucularınıza sevgi ve saygılarımı sunar, teşekkür ederim.

Kaynak: https://habergalerisi.com/roportajlar/irfan-guney-roportaj-hakkinda-detayli-bilgi-96

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu